Bacadan Çıkan Duman
Anneannem her bacadan bir duman tüter, acıları, sevinçleri, kederleri gökyüzüne ulaştırır derdi. Benim bacamdan çıkan duman, Alpay’ın özürlü olduğunu duyduğumda hüzünle gökyüzüne yayıldı.
Alpay’ım 1972 doğumlu, ikinci oğlumuz. Önceleri her şey yolunda gitti; gelişmesi, yürümesi, konuşması… Ancak Alpay iki yaşına geldiğinde yavaş yavaş konuştuğu kelimeler azaldı. Hemen Hacettepe Hastanesi’ne gittik. Aylarca süren tetkikler yapıldı, bir sonuç alınamadı ve bize gelişmesini beklememiz söylendi. Bu arada dikkat ve ilgisi azalmıştı, yanında davul çalınsa dönüp bakmıyordu.
Uzun hastane gidişleri sonunda, kızamık hastalığı sonucu, virüsün beyne gidip tahribat yaptığı olasılığı üzerinde duruldu, çok daha sonra da otistik denildi. Tabii ki şimdi tıp alanında gelişmeler çok ileri. Otuz sene önce bugünkü durum olsaydı, belki tanı daha önce konulur, ona göre tedavisi erken başlar, Alpay daha ileri duruma gelebilirdi.
Alpay’ın durumunu kabul etmemiz çok zordu. Ailece durumu kabul edip çareler aramaya başladık. Eğitim şart idi. Ben, öğretmendim ama çocuğuma çare değildim, özel eğitime ihtiyaç vardı. Sonunda Etlik Öğretilebilir Çocukları Koruma Derneği’nde okula başladı. Mutluydu. Biz de gereken sevgi ve ilgiyi kendisine gösteriyor, uğraşıyorduk.
Büyük oğlum onun en iyi arkadaşı ve öğretmeniydi. Gittikçe etrafa ilgisi arttı, çevreyi öğrendi, objeleri tanıdı. Söylenenleri, konuşmadığı halde anlıyordu, yerine getiriyordu. Tuvalet eğitimini zaten sekiz aylıkken almıştı.
Alpay gün geçtikçe büyüdü ve Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı’nın Gölbaşı’ndaki Merkezinde eğitimine devam etmeye başladı. Ben de Vakfın Yönetim Kurulunda gönüllü olarak çalışmalarımı senelerdir sürdürüyorum. Arkadaşlarımla uyumlu çalışma içinde çok güzel işler başarıyor, birbirimize destek oluyoruz.
Alpay’ım bugün otuz üç yaşında, okulunu çok seven, sosyal aktivitelerden hoşlanan, yalnızlığını terk edip arkadaşlarıyla kaynaşan, uysal bir çocuk oldu. Çocuk diyorum, otuz üç yaşında ama öyle saf ki, sevinci gözlerinin içinde parlıyor, gezmeyi çok seviyor, hoş tutulmaktan, sevgi görmekten mutlu. Ona acıma ile bakıldığında çok kızan bir yapısı var.
Evimizde her şeyimiz ondan soruluyor. Bizlerden hiç farkı yok. Onun için eğitimde emeği geçen herkesi canı gönülden kutluyorum, teşekkürlerimi sunuyorum.
Şimdi sizlere yaşadıklarımdan bazılarını aktarmak istiyorum.
Alpay’ın durumunu, hareketlerini meraklı gözlerle bakanlara, her rastladığım kişilere, uzun uzun geçirdiği dönemleri, hep anlatmak istedim. Şimdiki aklım olsa bunları yapmazdım.
Size oğlum Emre’den bahsettim. Alpay’dan iki yaş büyük. Annesini hep gözleri yaşlı gördü, hep yardımcı oldu, hep teselli verdi. Bir de baktım ki Emreciğim büyümüş, Alpay ile uğraşmaktan ona zaman kalmadı. Çok şükürler olsun ki, kendine güvenen, aklı başında bir genç oldu. Bugün doktor. Yolu açık, şansı bol olsun. Allah işlerini rast getirsin, utandırmasın.
Eşim yıllarca Alpay’ın durumunu benim çalışmama bağladı. Oysa yarım gün çalışıyordum. Hep, “Sen çalıştın, Alpay böyle oldu” diye söylendi. Önceleri hep karşı çıktım, sonra sustum. Şimdi doğruyu anladı. Alpay’ı o kadar sever ki… Dünya bir yana, Alpay bir yana. Her Cumartesi, Pazar günleri onu gezdirir, onun yemesi, içmesi, her şeyin en iyisi Alpay içindir.
Bir gün gezerken eşimin yanına bir genç yaklaşır. Her gezmede eşimin Alpay’a ilgisini görmüş, ona der ki, “Amca her yıl anneler günü için bir ödül veriliyor. Babalar için ödülümü ben sana veriyorum.” Güzel bir anı bizim için.
Özürlü çocuğumuz olunca hiç sosyal hayatımız olmadı, hiç seyahate çıkmadık. Alpay’ın durumunu bilen Sevgi, Yasemin, Pelit arkadaşlarımızın evlerine gidebildim. Bana hep destek oldular. Birgül ve İnci ile de sabah kahvelerimizde ben rehabilite oldum.
Emreciğim ders çalışırken Alpay’ın bağırmasından rahatsız olmasın, derslerini çalışsın diye eksi on derecelerde, saatlerce Ayrancı sokaklarında Alpay ile dolaşırdık, ayaklarımız morarmış halde eve dönerdik. Cumartesi Pazar günleri kimseyi rahatsız etmeyelim diye.
Bugün Alpay’ım okuluna devam eden, mutlu, huzurlu, sevecen bir çocuk. Arada okulda yatılı kalıyor. Ben kısa süreli olsa da seyahatlere, turlara katılıyor ve gezebiliyorum.
Bacamdan duman huzurlu, sevinçli göklere savruluyor.
Her günün yeni bir başlangıç olduğunu biliyorum. Bu başlangıçlar bizim engelleri aşabilmemiz için güç versin, sabır versin. Sağlık versin. Allah yardımcımız olsun. İyilikler üstümüzden eksik olmasın.
Gülçin Karatekelioğlu (Ankara)